Bursa
Açık
12.4°
Başka Gazete
Melike Nur Emir
Melike Nur Emir
mnemir76@gmail.com

Popüler kültürün mahzeninde tüketmeye mahkumum!

2023.04.03 08:52 Son Güncellenme: 2023.04.03 08:52

Tüketiyorum öyleyse varım! diyerek tüketim olgumuzu çığ gibi büyüttüğümüze dair savıma mercek açmaya geldim.

Öncelikle tüketim prensibimizi istek ve ihtiyaç perspektifleriyle ele almanın farkındalığımıza objektif yaklaşacağını düşünüyorum.

Neyi, neden ve nasıl tüketiyoruz?

Asıl en önemli nokta ise bilinçli mi tüketiyoruz?

Üreten ve bir o kadar da tüketen varlık olarak toplumsal sistematik içerisinde hayatımızı idam ettirsek de küreselleşmenin etkisiyle tercihlerimizin bizim elimizde olup olmadığı ne yazık ki tartışılır bir hal aldı...

Günümüzde artık üreten toplum değil tüketen toplumuz!

Tüketim arzusu, global bir şekilde işleyerek etkisini yoğun ve etkin sürdürüyor.

Tüketim olgusu, farklı ülkelerde benzer hayat tarzlarını oluştursa da yaşam imkanlarının herkes için aynı tutarda olmadığı aşikarken bunu nasıl sağlıyor, diye bir düşünmek gerekiyor.

Yoksulluk sınırı korkunç seyrediyor!

Açıklanan bir veriyle, tüketimdeki eşitsizliğin varlığına dikkat çekmek istiyorum.

Türk-İş'in yaptığı çalışmaya göre açlık sınırı 9.591,13 TL'ye, yoksulluk sınırı ise 31.241,47 TL'ye yükselmiş vaziyette!

Tabi bu verilerin içinde zorunlu karşılamamız gereken gıda, eğitim, konut gibi zorunluluk barındıran ihtiyaçlarımız yer alıyor.

Bunları bugünkü Türkiye şartlarında sağlamak oldukça güçken isteklerimizi de sırf trende ayak uydurmak için popüler kültürün altında ezilerek karşılama çabamız ne kadar sağlıklı?

Geleneksel kültürümüzdeki "ayağını yorganına göre uzatmak" öğüdünü, acaba neden tozlu raflara kaldırdık?

Her birimiz gerek farkında olarak gerek farkında olmayarak toplumda kabul edilme arzusu barındırıyor ve buna göre şekilleniyoruz.

Yaygın söyleme göre "trendy yakalamak" için okyanusta büyüyen dalgalar gibi tüketim çılgınlığıyla boğuşuyoruz.

Yaz modası, kış modası gibi modanın sürekliliğini sağlayan ve modayı yeni sezon adı altında yeniden üreten sistemde yer alıyoruz.

Hatta öyle ki başkalarını trende uymamış, eski sezon gibi söylemlerle eleştiri yağmuruna tutarak, linçliyoruz.

Ve gün geçtikçe popüler kültürün yarattığı tüketim mahzeninde hapsoluyoruz.

Yahu kim bu imajları yaratan!

Bu yazı için gözlemlediklerimin aksine araştırma yaparken yahu kim bu imajları yaratan diye sormadım da değil, sizin de yazının bu kısmına geldiğiniz aynı soruyu sormuş olduğunu umuyorum.

İmajları üreten de pazarlayan da kitle iletişim araçlarıdır. Evet, sürekli her olayın nedeni ve sonucu olarak gösterdiğimiz sosyal medya...

Sosyal medyada "İnfu etmek" diye uydurma bir kavramın ortaya çıkışıyla doğan bu influencer furyasını meslek olarak görmüyorum.

Sadece kapitalist sistemin yarattığı bir piyon olarak sert bir şekilde eleştirmeyi uygun buluyorum.

İnsanları ihtiyaçları olmasa dahi sanki istiyorlarmış gibi etkileyen bu influencerlar tüketim çığını büyütüyorlar.

Sadece tüketimi besleyen influencerlar da değil elbette.

Tüketimi besleyen diğer bir unsurun ise "kullan-at" davranışının yarattığı geçicilik...

Aslında bu kullan-at algısı sadece eşyalarla da sınırlı değil, öğrenilen bilgilere ve olaylar karşısındaki davranışlarımızda da artık bu durum yaşanıyor!

Kullan-at algısı, tüketici yaşamı hızlı öğrenme ve çabucak unutma tarzı değil midir?

Normalleşme adı altında depremzedelere, deprem olduğu anda gösterdiğimiz hassasiyeti ve yardımı hala gösteriyor muyuz? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam mı ediyoruz?

Hassasiyetimizi kullanıp atmak yerine farkındalığımızı hala korumak önemli.

Tıpkı doğal kaynakların kıt ve sonsuz olmadığı bilmemize rağmen hunharca kontrolsüz kullanışımız gibi...

Elbette ayak uydurmamız gereken bir yaşam döngümüz var ama dikkat etmeliyiz ki her bireyin kendi tercihleri adına kukla olan değil ipleri elinde bulunduran olmasına!